Vergili: “Karabük'te Çok Büyük Tehlike Çanları Çalıyor”
Karabük Belediye Başkanı Rafet Vergili BRTV ekranlarında katıldığı programda, Korona virüs ile mücadeleden Katı Atık Bertaraf Tesisine, Filyos Limanından Kesintisiz Ulaşım projelerine kadar birçok konuda önemli açıklamalarda bulundu. Başkan Vergili; “Benim gördüğüm Karabük'te sosyal mesafe kuralları bitmiş ve Karabük'te çok büyük tehlike çanları çalıyor” dedi.
Korona virüse karşı Türkiye’de ilk tedbir olan kurumlardan biri olduklarını belirten Karabük Belediye Başkanı Rafet Vergili, toplumun bayramdan sonra bir rehavete kapıldığını ve Korona virüsü hafife aldığını belirtti. Karabük Belediye Başkanı Vergili konuyla ilgili şunları söyledi; “Ben hafta sonları arabayla Karabük'te dolaşıyorum. Gördüğüm kadarıyla biz Korona virüs işini çok hafife alıyoruz. Dünyaya bu hastalığın bir kişiden yayıldığına kimse inanmıyor. Dünyada hastalık sayısı 7 buçuk milyonu geçmiş. Ölüm sayısı 4 yüz binlere yaklaşıyor. Seyir böyle devam ederse ölüm vakası 1 milyonu geçecek. Karabük'te ki 43 hasta sayısı hiç yabana atılacak bir olay değil. Dünyaya baktığımızda tedavi oranının çok yüksek olduğu iki ülke mevcut. Bunlardan birisi Almanya diğeri ise Türkiye. Diğer ülkeler bizim kadar neden başarılı olamadı bunu da bilemiyorum. Yine bizde bununla ilgili bir vurdum duymazlık devam ediyor. Biz Karabük'te bu durumdan çok büyük yara da alabiliriz. Bunu çok hafif de atlatabiliriz. İkisi de bizim elimizde. Karabük'ün yaşlı nüfusu çok fazla. Biz bu işi önemsemeliyiz. Önemsersek bu işi hafif atlatmak için elimizde çok büyük bir şans var. Bu şans Karabük'te yaşayan çok büyük emekli kesimdir. Bu büyük emekli kesim olarak kendimiz bir izolasyon uygularsak ben inanıyorum ki bir aya kadar tekrardan bu hastalığı önleyebiliriz.
Büyük şehirlerde yaşanlar küçük şehirlere kaçmayı tercih ediyorlar. Geldikleri zaman bir izolasyon uygulamazsanız siz evdeki annenize, babanıza zarar veriyorsunuz. Sonra Sağlık Bakanlığı temas ettikleri insanların peşine düşüyor. Bu iş o kadar kolay değil ki. Kore bu işte çok başarılı. Her yerde kamera sistemleri var. Hastalıklı kişiyi kameradan izliyor ve kiminle yakın temasta bulunmuşsa onları buluyor. Tedavi de Türkiye ve Almanya başarılıyken bu konuda da en başarılı Kore. Biz bayramdan sonra bu iş bitti gibi davranmaya başladık. Ben bakıyorum aileler el ele, çoluk çocuk marketteler. Dikkat ediyorum akşam 4'ten sonra marketlere bir yığılma oluyor. Ben emekli dostlarımıza buradan sesleniyorum; siz en geç saat üçe kadar bu marketleri kullanın. Bırakın üçten sonra çalışanlar bu marketleri kullansınlar. Buna eğer dikkat etmezsek birden bire 150 - 200'leri görebiliriz. 65 yaş üstü emekli vatandaşlarımıza sesleniyorum; bırakın çıkmayın dışarıya. Siparişlerinizi marketten telefonla verin. Çocukları çıkartmayın. Bakıyorum parkların hepsi doldu. Ufacık parkta bile çocuklar dolu. Tekrar devlet dışarı çıkmayı yasaklarsa ne yapacaksın? Bakın şuanda Rusya ne yapacağını bilemiyor. Çok da ağız cezaları var. Şimdi biz neden devletimizi zorlayalım? Veya idari makamlara sürekli olarak ceza uygulamaları veya bu şekilde kararlar almaya zorlayalım? Karabük bunu en az sıkıntı ile atlatacak bir il. Bizim yaşlılarımız da, emeklilerimiz de kronik hastalık olamayan çok az kişi var. Karabük'teki emeklilerin yüzde 85'i ağır şartlar altında çalıştığı için kronik hastalığı olan kişiler. Demek ki bizim bu hastalığı atlatma şansımız çok az. Biz nasıl Ramazan Bayramı öncesi bir izolasyon uygulamışsak aynı şekilde bir izolasyona devam edelim. Gençler, çocuklarınızı parklara göndermeyin. Çocuklardan bu hastalığı kapma ihtimaliniz yüksek olur. Çalışan kişilersiniz. Bu hastalığı kapmanız durumunda iş yerinizdeki arkadaşlarınıza bulaştırırsınız. Ben size şöyle söyleyeyim; dışarıdan gelip virüs bulaştıran kişilerin belki de yüzde ellisi kendisinde bu virüs yokken yolda temas yoluyla virüse bulaşmış ve kendilerinde dahi olduğunu bilmeyen kişilerdir.
Biz 18 maddelik bir rapor hazırlamıştık. Bu maddelerin hepsini devlet tek tek uyguladı. Ben bu 18 maddelik programı hazırlarken sağlık uzmanlarıyla konuştum, enfeksiyon uzmanları ile konuştum, iş güvenliği uzmanlarıyla konuştuk. Mesela Cerrahpaşa'da Enfeksiyon Uzmanı Profesör Öncül Bey ile görüştüm. Kendisi iyi de dostum ve şuanda tedavide yüzde 99 başarılı bir enfeksiyon uzmanı. Kendisi bana "Rafet Bey bu hastalık şuana kadar nasıl bulaşıyor tespit edilmiş değil. Temas yolu vs. tamam ama başka bulaşma yolu da var. Yoksa bu kadar bulaşıcı olması mümkün değil. Bana göre mesela enfeksiyonlu bir hasta yoldan geçti. Arkasından 10 dakika sonra bir adam o yoldan geçiyor ve bana göre bu adama da enfeksiyon bulaşıyor" dedi. Ben de kendisine sigara içen bir adamın bu hastalığı yayma olasılığı olabilir mi? diye sordum.’ yüzde yüz’ dedi. Biz bu konuşmalardan sonra o 18 maddelik rapora ana caddelere sigara içme yasağının getirilmesi maddesini koyduk. Tabi bunları zorlayarak değil. Duyurular yaparak, broşürler dağıtarak yapmak istedik. Hiç değilse önümüzdeki 30-35 günlük süre içerisinde yaşlılarımız ve çocuklarımız kendilerini izole ederek Kurban Bayramına rahat girmemizi sağlamaları lazım. Önümüzde bir bayram var ve aynı şekilde çok zorlu bir bayram geçirebiliriz. Ben o kadar rahat bir Kurban Bayramı'da geçireceğimizi sanmıyorum.
Benim gördüğüm Karabük'te sosyal mesafe kuralları bitmiş ve Karabük'te çok büyük tehlike çanları çalıyor. Bizim birilerinin talimatını beklemeden, zorlamalarını beklemeden izolasyon ve sosyal mesafe kurallarına uymamız gerekiyor. Bir de bu hastalığı cüzzamlı statüsünden çıkarmamız gerekiyor. Korona virüse yakalanmış biri sanki Aıds yakalanmış gibi bakılıyor. Böyle bir şey var mı? Bu çağımızın felaketi ve bu hastalıktan ölen kişi felaketzede. Bunların isimlerinin saklanmasının hala ne anlama geldiğini ben çözemedim. Bu bir devlet politikası sadece Karabük'te olan bir durum değil. Bunların hangi mahallede olduklarını söylememenin mantığını hala çözemedim. Kore'de herkesin telefonuna bu hastalıktan tedavi olanların bilgileri girilmiş. Korona virüslü bu adama bir renk verilmiş. Sonrasında sen bu programı kullanarak bulunduğun sokakta ne kadar Korona virüs tedavisi almış insan var görüyorsun. İstersen o sokaktan geçiyorsun, istersen geçmiyorsun. Kore bu sistemi şuanda uyguluyor ve çokta başarılı. Bunlar bilinsin ki ona göre herkes dikkat etsin. Dünya bu virüsle büyük bir mücadele verecek. Dünya bundan dersini alacak. Ben bunu Şubat ayında söylemiştim. Bu virüs zengin fakir ayırmayan bir felaket. Adamlar dünyada ilerlemiş, dünyayı atom bombalarıyla, tanklarıyla tehdit ediyorlardı. Onların ne atom bombaları, ne tankları, ne de tüfekleri bu virüsle mücadele edebildi. Zengin fakir ayırmadan kim bu virüse yakalanırsa olay bitmiş oluyor. Biz son 10 gündür çok hafife aldık bu virüsü. Tam olarak bilmiyorum ama Şehir Parkı'nı da kapatabilirim. Önümüzdeki günlerde sayının artışına göre bir iki gün içerisinde karar vereceğim.
Türkiye'de virüs 11 Mart da gözüktü. Sonrasında devlet kademeli uygulamalar yapmaya başladı. Biz bu virüs ile ilgili ilk 27 Şubat da uygulama yapmışız. O tarihte daha Türkiye'de virüs yoktu. Biz bu virüsün mutlaka Karabük'e geleceğini biliyorduk. Bu bize bir alıştırma ve önlem oldu. 11 Mart da okullar virüse karşı dezenfekte edilmiş. Karabük Belediyesi ana binası dezenfekten yapılmış, şehirlerarası otobüs terminalinin dezenfekten işlemleri yapılmış. Bu tarihten önce de biz okulları, yurtları, sosyal yaşam merkezlerini hemen hemen her yeri sürekli olarak dezenfekte etmişiz. Biz Karabük Belediyesi olarak maske, dezenfekte, diğer yardımlaşma işleri ve sokak hayvanlarının yemeklerine kadar her şeyi yaptık. Her türlü dayanışmayı en iyi şekilde yürüttük. Bu dönemde 2990 aileye iaşe ulaştırmışız. Biz Karabük'te hiç kimseyi aç bırakmayacağız dedik. Bu süreçte belediyeler yardım toplayamaz, bağış toplayamaz diye tartışmalar oldu. Tabi bunu fırsata çeviren belediyeler de oldu. Hemen bağış hesapları açıldı. Evet aslında belediyeler yardım hesaplarıyla bağış toplayamaz. Belediye kanununa göre şartlı bağış ve şartsız bağış vardır. Şartlı bağışsa belediye meclisinden karar alırsın. Şartsız bağışsa belediye başkanının kabulüyle imzalarsın. Ben yardım kampanyası düzenledim. Belediyenin falan numaralı hesabına para yollayın diyerek bu işi yapamazsın. Bu yasak. Ben tabi İstanbul ve Ankara Belediyesinin hangi mantaliteyle bunu yaptığını bilmiyorum. Biz yıllardan bu tarafa Karabük'te ihtiyacı olan arkadaşlara kumanyaları ulaştırıyoruz. Biz bunu bağış kampanyalarıyla ulaştırmıyoruz. Belirli gönüllülerimiz var. Bu gönüllülerimiz bize gıdaları ulaştırıyor. Biz de gerçekten ihtiyacı olan ailelere bunları ulaştırıyoruz. Biz belediye olarak da hızlı bir alım yaptık. Kendi paramızla aldık. Bize sen bunu nasıl dağıttın diye kimse soramaz. Benim asli görevlerimden birisi bu. Ben bu gıda maddelerinin büyük bir çoğunluğunu ihale ile aldım. Bana göre çok doğru bir iş yaptık. Bu dayanışma süreci içerisinde bu yapılması gerekendi. Bu sürecin ilk bölümünü böyle atlattık ama şimdi ikinci felaket geliyor. Bu da yalnız bizim tedbirsizliğimizden geliyor.
Bu işler başlamasıyla birlikte tahsilât işlerini aşağıya aldık. Şöyle söyleyecekler; ‘Biz tahsilat işleri için sıkıntı çektik’ Doğru. Bizim 130 kişilik belediye personelinden 60 tanesi kronik hastalıktan dolayı izin aldı. 4 tane tahsilât memurumuz izinliydi. Bir ara öyle olay oldu ki sahada çalışan 60'a yakın belediye çalışanımız zorunlu karantina uygulamasına girdi. Allah’a şükür bir kaç tane vaka ile biz bu olayı atlattık. Düşünebiliyor musunuz, bir anda sizin kadronuzdan 90-100 kişi eksiliyor. Bu durumda idare etmeye çalışıyorsun. Ama dediğim gibi bunların hepsi geçici şeyler. “
“Paraları çöpe attınız, sonra yer bulmaya çalıştınız, onu da bulamadınız”
Yılan hikâyesine dönen Katı Atık Bertaraf Tesisi ile ilgili bilgiler vererek açıklamalarını sürdüren Karabük Belediye Başkanı Rafet Vergili, aylardır Çevre ve Şehircilik Bakanlığından ÇED raporu beklediklerini, ancak her defasında önlerine farklı bir engel çıkartıldığını belirtti ve durumu ‘utanç duyulacak bir hadise’ olarak değerlendirdi. Başkan Vergili açıklamalarına şöyle devam etti;” Bu 3 aylık süre içerisinde devletle, merkezi hükümetle olan ilişkiler ağırlaşma eğilimine girdi. Bunlarda gayet normal. Orada da kurumlarda bir sürü kişi çalışmadı. Bununla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Bizim Katı Atık Bertaraf Tesisiyle ilgili yılbaşında almamız gereken bir ÇED raporunu hala alamadık. Bu bana göre utanç duyulacak bir hadise. Devlet sıfır atık projesi diyor, vahşi depolama merkezlerini düzenli depolara geçirmemiz lazım diyor, ama yıllardan bu tarafa kangren olmuş bir hadiseyi de devlet çözmemek için ne gerekiyorsa yapıyor. Avrupa gelse bizim bu çöp olaylarımızı çekse bundan daha büyük bir propaganda olmaz. Rezalet bir durum. Benim yapmış olduğum hesaplamalara göre biz şuanda çöp attığımız yerde 3,5 milyon ile 4 milyon arası çöp depolamışız. Bize ‘Sen bu çöpü nereye atıyorsun?’ diye sormuyorlar. Yapacağımız düzenli depolama merkezi ile ilgili bizden çed raporu istiyorlar. Sen benim projemi onayla ve ver. Biz de zaten dünya standartlarına göre bu projeyi sizin kriterlerinize göre yaptırıyoruz. Biz ne yapacağız? Bunu düzenli depolayacağız ve üstünden enerji elde edeceğiz. Daha evvel bir birlik kurdunuz ve kendinize göre yer tespit ettiniz. Burası başladı tam bitmek üzereyken heyelan oldu müteahhitte bu işi bıraktı gitti. Paraları çöpe attınız. Sonra yer bulmaya çalıştınız, onu da bulamadınız. Biz yer işini, bu işi biz çözelim dedik. Yeri bulduk her şeyi hazırladık. Valilikten izin alıp çalışmalara başlayacağız. İnsan başına düşen çöp miktarı 08 kilogramdan 1.2 kilograma çıktı. Tabi bu büyük bir çed raporu. Biz bu işi tam bir buçuk sene evvel bitirebilirdik. Sonra bize ‘Çed raporunu siz yapamazsınız, bunu yapan firmalar var’ dediler. İhale yaptık ve ihaleyi alan firmaya ‘Yılbaşına kadar bu işi bize ayarla, biz de hemen bunun yapımına girelim’ dedik. O firma da bize söz vermişti ama hala bekliyoruz. Devlet böyle çalışıyor.
2009'da göreve geldiğimde devlet pis su arıtma ile ilgili bir arıtma tesisi yapmış ve bu tesis yüzde 10 kapasiteyle çalışıyordu. O güne kadar da belediye başkanı arkadaşımız merak edip de oraya bakmamış bile. Hemen arızalı yerlere baktırdım. Tahmin ediyorum 20-25 gün içerisinde yüzde 100 kapasiteye çıkardık. Sonra ‘Arıtma tesislerinden 15 güde bir analiz alınacak ve bakanlığa bildirilecek, akredite olmuş bir firma yapacak’ denildi. Bunun yapacağı analiz cihazı olsa olsa 25 bin lira. Sonra bakanlığa yazı yazdım "Ben kendi laboratuarımı kurayım ve size online bağlanayım " dedim. Kabul görmedi. Bir yıllık ihale için 100 bin lira para ödemek durumunda kaldık. Geçen yıl yeni bir uygulamaya geçildi. ‘Her belediye laboratuarını kuracak ve online olarak devlete bağlanacak’ denildi. Tabi o ara 300 - 500 bin lira o firmaya ödeme yaptık.
Benim devletin işlerine aklım ermiyor. Bizim bir Katı Atık Bertaraf Tesisimiz de komediye döndü. Bir devlet personeli bir işin kolaylıkla yapılabilmesi için bir metot bulmuyor. Bu MHP'li belediye veya CHP’li belediye diye değil. Bu Ak Parti'li belediye için de geçerli. Tekrar söylüyorum, bu bir buçuk sene önce bitmesi gereken bir tesis. Bu tesisle birlikte Karabük ve ilçeler rahatlayacak. Siz bunu kangren etmiştiniz, yer bile bulamazdınız. Biz bunun hepsini çözmüşüz. Öyle çabuk çözeceğimizi kimse düşünmüyordu, hatta çözebileceğimize ihtimal dahi vermiyorlardı. Benim kendim yapacağım projelerimle ilgili hiç bir problemim yok. Benim tek problemim devletten izin alacağım işler. “